Sosyal mesafenin sosyal yaşama dem vurduğu, toplumun ve özellikle gençlerin en büyük hobisi haline gelen dışarda kahve içmek eyleminden ve kahve lezzetinden bizi mahrum bıraktığı kahve çekirdeğinden bahsedelim. Kimimizin sütlü, kimimizin şekersiz sevdiği kahve; günümüzde farklı çeşitlere bürünmüş olsa da köken olarak hepsi aynı cinse ait bir ağacın kavrulmuş meyve çekirdeğinden gelmektedir.
Peki bu kahve çekirdeğinin Etiyopyalı çoban Kaldi’nin keçilerini güderken keşfettiğini biliyor muydunuz ?
Çoban Kaldi M.S 700-800 yılları arasında keçilerinin kırmızı bir meyve yedikten sonra daha canlı ve daha hızlı hareket etttiklerini faketmesi üzerine Kahve kökboyasıgiller (Rubiaceae) familyasının Coffea cinsinde yer alan ağacın kırmızı meyvelerini kaynatıp içmesiyle kahve çekirdeğinin keşfini başlatmıştır.
Ardından çoban Kaldi meyveyi keşişlere sunmuştur fakat keşişler meyvenin acı tadını beğenmediklerinden hepsini ateşe atmışlardır. Kısa süre sonra lezzetli aroma, burun deliklerine dolunca keşişler çok meraklanmışlar ve kavrulmuş meyvelerden bir içecek demlemişler. Ortaya çıkan içeceği ise Tanrı’nın bir hediyesi olarak görülmüş. Çünkü tüm gece ayık kalmışlardır ve bu sayede dini rütüellerinde daha fazla ibadet edebileceklerini düşünmüşlerdir.
Böylece kahve çekirdeğinin ünü, kısa süre içinde bölgede yayılmıştır.Arap tacirler ise kahveyi Yemen’e getirmişlerdir, burada kavurup kaynaktıkları içeceğe uyutmayan anlamına gelen “kahwa” adını koymuşlardır.